Romanın Adı : YABAN
Yazarı
: Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Basıldığı kitabevi ve yılı :
İletişim Yayınları 1995
Kaçıncı baskı : 25.
Baskı
Yazarın kaçıncı romanı : Beşinci
romanıdır.
(1927 :
Kiralık Konak-Nur Baba
1928 : Hüküm Gecesi
1932 : Sodom ve Gomore
1932 : Yaban
1934 : Ankara
1937 : Bir Sürgün
1953-54 :
Panaroma
1956
: Hep O Şarkı)
Sayfa sayısı : 262
Romanın özeti :
Ahmet
Celâl, bir paşa oğludur. Yedek subay olarak katıldığı 1. Dünya Savaşı’nda bir
kolunu kaybetmiştir. Daha otuzbeş yaşına basmadan kendisi için herşeyin
bittiğini hissetmektedir. İstanbul’a İngilizlerin girmesi üzerine oraya dönemez
ve emireri Mehmet Ali’nin çağrısına uyarak onun Orta Anadolu’nun Porsuk Çayı
kıyısındaki köyüne gidip yerleşir. Köylü için Ahmet Celâl bir “Yaban”dır.
Mustafa
Kemal’in başlattığı Kurtuluş Savaşı’nı, Türk Ulusunun bağımsızlık davasını
anlatmaya çalışır köylülere fakat kimse ona inanmaz. Ancak emireri Mehmet Ali,
annesi Zeynep Kadın, Mehmet Ali’nin kardeşi İsmail ve onun karısı Emine ile
dostluk kurabilir. Köyün en zengin adamı ve ağası olan Salih Ağa, köyü ekonomik
bakımdan sömürmektedir. Şeyh Yusuf ise din adamı maskesi altında köyü manevi
yönden sömürmektedir. Devleti temsil eden muhtarın ise herhangi bir gücü
yoktur. Köyün etkin ve güçlü olan iki tipi Ahmet Celâl’i engellemeye
çalışırlar.
Sakarya
Savaşı’nın hemen öncesinde Yunan birliği köye girer. Direnenleri öldürür.
Kendisi ile işbirliği yapan Salih Ağa ve Şeyh Yusuf’u bile aldatır, sömürür,
herkese zulmeder. Sakarya bozgunundan sonra köye ikinci Yunan birliği gelir.
Köyü talan ederler. İnanılmaz derecede acımasız davranırlar.
Ahmet Celâl, emireri Mehmet Ali’nin
kardeşi İsmail’in karısı olan Emineyi sever. Köy düşman çizmesi altında
inlemektedir. Köylü, kaderine razı olmuştur. Ahmet Celâl ise, Türk askerlerinin
geleceği umudunu taşımaktadır. Sonunda o da dayanamaz ve Emine ile birlikte
kaçar. İkisi de yaralanırlar. Emine’nin yarası ağır olduğu için kaçacak durumda
değildir. Ahmet Celâl,
Emine’yi ve anılarını yazdığı defterini
bırakarak tek başına bilmediği yollara bilmediği bir geleceğe doğru köyden
uzaklaşır.
Yazarın edebi
kişiliği (üslûbu) :
Yakup
Kadri Karaosmanoğlu’nun edebi kişiliğini öykü anlayışı yönünden inceleyecek olursak
bunun, iki dönemde geliştiği söylenebilir. Gençlik yılları sayılabilecek olan
1909-1916 yıllarında dili ve konularını işleyiş yönünden “Edebiyat-ı Cedide”
beğenisi; yaşama bakışı, seçtiği olaylar ve kişiler yönünden Mauppassant
etkisinde görünür.
A) İlk dönemin
ürünlerini topladığı”Bir Serencam”daki gerçekçi gözlemlere dayanan öykülerde
bile yazar, öykünün akışını bozan belirtmelere yer verir.
B) Betimlemeleri,
“beyaz bir sis gibi”, “derin bir mezar sukûneti
“ biçiminde Edebiyat-ı Cedide şiirinde çok rastlanan benzetmelerle süsler.
C) Kişilerin
ruhsal durumlarını yansıtma çabasıyla şairaneliğe kapılır.
D) “Ah!”
“Of!” gibi ünlemler, (..), (....) noktayla biten kısa cümleler kullanır.
E) Dili
eskidir. Fakat 1916’dan sonra Milli Edebiyat akımının ilkelerini benimseyerek
dilini sadeleştirir.
Sanatçının
romanlarında görülen üslûba
geldiğimizde onun ilk romanı olan Kiralık Konak’tan itibaren bütün yapıtlarında
bir dönemin özelliklerini, kendi tarih anlayışı içinde değerlendirerek
yansıtmayı amaçladığı görülür. “Sanat sanat içindir” görüşünü savunarak yazı
hayatına başlayan Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Balkan Savaşı ve 1. Dünya
bozgununu görünce de, “Sanat önce bir toplumun, sonra bir ulusun,sonra da bir
devrin ifadesidir.” İnancına varmış, böylece sanatın toplum için olduğu görüşünü
benimsemiştir.
Yakup
Kadri Karaosmanoğlu, realist ve natüralist yazarların yöntemine uyarak,
romanlarında toplumun bozulan, çöken yanlarını ele almıştır. Eserlerinin çoğu
hep bir çöküşün hikâyesidir.
“Bir Sürgün” ‘de Abdülhamit devrinin, “Kiralık Konak” ‘ta Meşrutiyet devrinin,
“Hüküm Gecesi” ‘nde yine aynı devrin, “Nur Baba” ‘da Bektaşi tekkesinin, “Sodom
ve Gomore” ‘de Mütareke devrinin, “Yaban” ‘da bir Anadolu köyünün çöküşü
gösterilmiştir. Kişiler, çoklukla kafalarının içindeki hayatın dışarıdaki
hayata uymamasından doğan hayâl
kırıklığıyla dünyaya küserler. Yazarın eserlerindeki olumlu kişiler, genellikle içinde yaşadıkları çevrenin kötü
gidişini görür, çıkış yolları tasarlar, fakat bunları gerçekleştirmek için bir
çaba göstermezler. Bunlar sadece düşünen,
gördüklerinden üzüntü ve acı duyan fakat bir türlü eyleme geçemeyen
tiplerdir.
Yazar
kimi zaman romanlarında doğrudan doğruya okuyucuya seslenmiş, kimi zaman da
roman kişilerinin düşünce ve davranışlarında kendi varlığını sezdirmiştir. Örneğin
“Yaban” ‘da Ahmet Celâl
birçok yönleriyle yazarın duygu ve düşüncelerini yansıtmaktadır.
Yakup
Kadri Karaosmanoğlu, konuşma dilinin aynı zamanda yazı dili olması gerektiğini
savunmuşsa da Türkçede karşılıkları bulunan Arapça ve Farsça sözcüklere, bu dillerin
kurallarıyla yapılmış tamlamalara romanlarında yine de çok yer vermiştir.
Ayrıca Fransızca kelimelere de romanlarında sıkça rastlanır.
Romanın Konusu :
1. Dünya Savaşı'nın bitimiyle birlikte Sakarya Savaşı'nın sonuna kadar olan sürede
bir
Anadolu köyünde köylüleri, köyün
durumunu ve milli mücadeleye ilişkin tavırlarını anlatmaktadır...
Romanın
konusunun geçtiği yer ve zaman (çevrenin özellikleri vb.) :
Yaban
romanının konusu Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu’da Porsuk Nehri çevresindeki
küçük bir köyde geçer. Köy son derece bakımsız, unutulmuş bir virane
halindedir.
Eserin
Kahramanları :
AHMET CELÂL :
Romanın
baş kahramanıdır. 1. Dünya savaşında kolunu yitirmiştir. Yaşamaya küskün,
karamsar bir şehirli tipidir. Köylüler ile olumlu ilişkiler kuramaz. Gerçekçi
olmasına karşın gerçekler karşısında şaşkına dönen bir tiptir. İdealist
düşüncelere sahiptir. Olaylara ve köy gerçeğine karamsar gözle bakar ve
köylünün durumundan Türk aydınını sorumlu tutar.
MEHMET ALİ :
Ahmet
Celâl’in
emir eridir. Savaş sonrası köyüne dönmüştür. Ahmet Celâl’e saygı duymasına
rağmen yine de köyüne ve köy geleneklerine bağlıdır. Köylüler gibi düşünür.
Kaderine rıza göstermiş bir tiptir.
SALİH AĞA :
Köyün
en zengin adamlarındandır.Fakat kılık kıyafeti ile bir dilenci gibidir. Bütün
köy halkını nüfuzu altına almıştır. Köylüye kendini akıllı olarak tanıtmıştır.
Onlara borç vererek kendine bağlı kalmalarını sağlamakta ve onları
sömürmektedir. Son derece çıkarcı, acımasız ve yalancıdır. Köylü üzerinde kurduğu
baskılar nedeniyle köyün ekonomisine yön verir.
ŞEYH YUSUF :
Salih
Ağa köyü ekonomik yönden sömüren, bu yönde köylüler üzerinde baskılar kuran
olumsuz bir tipleme ise, Şeyh Yusuf da köyü manevi yönden sömüren, bu yönde
köylü üzerinde dinsel baskılar oluşturan olumsuz bir tiptir. Son derece
cahildir. Dini bilgileri çok basittir. Temizliğe dikkat etmeyen, pasaklı bir
adamdır.
ZEYNEP KADIN :
Mehmet
Ali’nin annesidir. Kaderine razı olmuş, acılar karşısında ağlamayı bile
unutmuş, tarlasının, evinin işlerini tek başına çekip çeviren gerçek bir Türk
anasıdır. Oğlunu, kocasını askerde, savaşlarda yitiren, yoksulluk ve acılar
içinde ömrünü çalışmakla geçiren Türk kadınını temsil eder.
EMİNE :
Romanda
ağırlığını koyan ikinci kadındır. Mehmet Ali’nin kardeşi İsmail’in karısıdır.
Ahmet Celâl’in
ilgi duyduğu tek kadındır. Emine de Zeynep Kadın gibi olaylar karşısında
edilgen bir yapıya sahiptir. Erkeklerin kurduğu köy dünyasında erkeklerin
güdümünde sessizce yaşamaktadır. Yunan birliğinin öldürme ve kıyım eylemlerinden
korkarak sonunda Ahmet Celâl
ile kaçar.
YARDIMCI KAHRAMANLAR :
Bu
ana tiplerin yanında yardımcı kişilerde vardır. Bunlar; Emeti Kadın, oğlu Küçük
Hasan, Mehmet Ali’nin kardeşi İsmail, Bekir Çavuş vb.dir. Bu tipler üzerinde
fazla durulmamıştır.
Eserin adıyla
konusu arasındaki benzerlik:
Bu romanın adıyla konusu arasında çok
kuvvetli bir benzerlik vardır. Çünkü köylüler Ahmet Celâl’i bir “yaban” olarak görmektedirler.
Romanın ana
düşüncesi:
Cehaletin insanların başına çok kötü işler açabileceği ve cahil
kalmış insanların sağlıklı
düşünemeyeceği
vurgulanmıştır.Öyle ki bu durum milli duyguları dahi köreltebilmektedir.
Roman yazarının
eserlerinde görülen özellikler:
Yakup
Kadri Karaosmanoğlu’nun sanatının birinci dönemindeki, yani “sanatın sanat için
olduğu” görüşünü savunduğu dönemde yazdığı eserlerinde aşk, ruhsal bunalımlar
ve bozukluklar, bireyle toplum gelenekleri arasındaki çatışmalar vb. görülür.
İkinci
yani, “sanat toplum içindir” görüşüyle yazdığı dönemdeki eserlerinde ise
çoklukla savaş felaketleri işlenmiştir.
Gerek birinci, gerekse ikinci döneminde
gözlemlerden yararlanmış, ya doğrudan doğruya kendisinin gördüğü, ya da
başkalarından dinlediği olayları yazmıştır.
2.Abdülhamit devrinde gezi özgürlüğü olmaması
yüzünden konuları İstanbul sınırları içinde kapalı kalan Edebiyat-ı Cedide hikâye ve romanlarına
karşılık, Yakup Kadri, daha ilk kitabından başlayarak, konularının çoğunu
İstanbul dışındaki bölgelerden, genellikle Anadolu’nun çeşitli yerlerinden
almıştır.
Yakup
Kadri’nin bütün eserlerinde batılı sanatçı ve düşünürlerin açık etkileri
görülür. Batı Edebiyat ve kültürüne sıkı sıkıya bağlılık gösteren sanatçı,
kendi edebiyatımızdaki geleneksel konulara da yabancı durmamış; örneğin “Bir
Serencam” hikayesinde Tanzimat edebiyatında sık rastlanan “tutsaklık” konusunu
işlemiştir.
Sanatının 1. döneminde dil bakımından Edebiyat-ı
Cedide’nin tutumunu sürdürmüştür. Hattâ
“Genç Kalemler” dergisinde Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının
ileri sürdüğü dilde sadeleşme akımına karşı
çıkmıştır. Fakat bir süre sonra Ziya Gökalp’in de etkisiyle “Milli Edebiyat”
akımını benimsemiş ve bu yolun en önemli sanatçılarından biri olmuştur.
Yakup
Kadri; topluma, kişilere ve olaylara oldukları gibi değil, kendi mizacı ve
fikirleri açısından bakan bir romancıdır. Romanını besleyen kaynaklar, yazarın
özel
yaşamını, duygu, düşünce ve anıları ile toplumun
geçirdiği tarih dönemleri ve büyük olaylardır.
Kişilerin (roman kahramanlarının) dış görünüşüne
önem vermez. Bunları birkaç tasvir ile geçiştirir. Ruh bakımından ise
kahramanları da kendisi gibi karamsardır.
Türk
romancılığının tarihi :
Türkiye’de
roman türü, 19. Yüzyılın ikinci
yarısında Tanzimat Edebiyatı döneminde, batı edebiyatından yapılan
çevirilerle tanınmaya başladı. 1860-1880
arasında batının birkaç klâsik
yazarının belli başlı yapıtları Türkçe’ye aktarıldı. Victor Hugo’dan Sefiller,
Daniel De Foe’den Robinson, Saint Pierre’den Pol ve Viginie, Alexandre Dumas
Pere’den Monte Cristo gibi. Bu ilk çevirilerde seçilen yapıtlar, Divan
Edebiyatının “Leylâ ile
Mecnun”, “Ferhat ile Şirin”, Aşık Edebiyatının “Kerem ile Aslı” ‘sı, Meddah hikâyeleri ile yetişen Türk
okuyucularına aykırı gelmeyecek türden yapıtlardı. Aynı dönemde ilk yerli
romanlar da yazılmaya başlandı. Ahmet Mithat’ın “Hasan Mellah” adlı serüven
romanında Monte Cristo’nun, Namık Kemal’in “İntibah” romanında Kamelyalı
Kadın’ın etkileri görülür.
Daha
ilk yapıtlardan başlayarak Tanzimat romancılarının bi bölümü aydınlara
(N.Kemal, Sami Paşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem) seslenmeyi
yeğlemişlerdir. Bir bölümü de halka (Ahmet Mithat, Şemsettin Sami, Nabizade
Nazım v.b.) seslenmişlerdir. Bunun sonucu olarak da halka seslenen yazarlar yalın
dille, aydınlara seslenen yazarlarsa yabancı sözcük ve dil kurallarıyla
yazmışlardır. Bu dönem romancılarının işledikleri başlıca temalar, aile kurumu,
tutsaklık ve alafrangalıktır. Türk toplumundaki ataerkil aile düzeninin
doğurduğu bunalımları çeşitli yönlerden işleyen en önemli yazarlar Şemsettin
Sami (Taaşşuk-i Talât
ve Fıtnat), Ahmet Mithat (Teehhül), Sami Paşazade Sezai (Sergüzeşt)’tir.
Tutsaklık konusunda Namık Kemal (İntibah), Nabizade
Nazım (Zehra) ‘ı sayabiliriz.
Aynı dönemdeki temalardan alafrangalık üzerine de
Ahmet Mithat (Felâtun
Bey ile Rakım Efendi), Recaizade Mahmut Ekrem (Araba Sevdası) çok önemlidir.
Edebiyat-ı Cedide döneminde batıya bağlanma eğilimi
daha da güçlenmiş, Fransız gerçekçi ve natüralist yazarlar (Stendhal, Balzac,
Flaubert, Mauppassant, Daudet) yolunda yazmaya özenilmiştir. Bunun sonucu
olarak hep yaşamda görülen veya görülmesi olasılığı bulunan olay ve kişiler
seçilmiştir. Bu aşırı batı hayranlığı dilimizi de etkilemiştir. Bu dönemde 2.
Abdülhamit’in sıkı sansürü nedeniyle toplum sorunlarına değinilmemiş ve
dolayısıyla “Sanat için sanat” görüşü benimsenmiştir. Bu dönemin başlıca
yazarları Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın v.b.’dir.
Aynı dönemde yaşayan Hüseyin Rahmi Gürpınar ise “toplum için sanat” görüşünü
savunmuştur.
İkinci
Meşrutiyet ve Mütareke dönemlerinde Fransız realist ve natüralist yazarların
yolunu izleyen romancılarımızdan Yakup Kadri Karaosmanoğlu (Hep O Şarkı, Bir
Sürgün, Kiralık Konak, Yaban, Sodom ve Gomore), İngiliz Edebiyatının etkisinde
kalan Halide edip Adıvar (Handan, Kalp Ağrısı) ‘ı sayabiliriz. Halide Edip
Adıvar Kurtuluş savaşı yıllarında toplumsal konulara eğilerek Ateşten Gömlek ve
Vurun Kahpeye romanlarında savaşın acılarını işlemiş, daha sonra da Türkiye’nin
toplumsal durumunu yansıtan töre romanlarını, “Sinekli Bakkal” ve “Sonsuz
Panayır” ‘ı yazmıştır.
Bu dönemin diğer sanatçıları Refik Halit Karay,
Reşat Nuri Güntekin, Peyami Safa v.b.’dir.
Daha sonra ise edebiyatın çeşitli dallarında
eserler veren Memduh Şevket Esendal’ı, Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı, Osman
Cemal’i, Mithat Cemal’i ve Abdülhak Şinasi Hisar’ı sayabiliriz.
Cumhuriyet
döneminde de realizm (Kemal Tahir, Samim Kocagöz, Kemal Bilbaşar) natüralizm
(Reşat Enis), toplumcu gerçekçilik (Sabahattin Ali, Orhan Kemal) gibi akımlar
yanında izlenimleri öne alan (Sait Faik v.b.) davranışlar romanımıza çeşitlilik
kazandırmıştır.
Romanın ait
olduğu dönemin tarihi ve edebi özellikleri:
“Yaban” romanı, Batı Etkisindeki Türk Edebiyatının
“Milli Edebiyat” dönemine ait bir romandır.
Milli Edebiyat Dönemi : Meşrutiyet devrinde Osmanlı
toplumunda dört siyasi akım görülmektedir: İslâmcılık, Osmanlıcılık, Batıcılık ve Türkçülük.
İslâmcılık;
kavimcilik düşüncesine karşı koyup, birleşik bir İslâm birliği, büyük bir
İslâm
devleti kurma ülküsüydü.
Osmanlıcılık; çeşitli uluslardan
(Türk-Arap-Arnavut-Ermeni-Yunan-Sırp-Bulgar v.b.) birleşik Osmanlı devletinde
bir Osmanlı ulusçuluğu kurma ülküsü idi.
Batıcılık; sürekli yenilgilerle çökmeğe başlayan
devleti kurtarmak için toplumu doğu uygarlığından batı uygarlığına geçirme
çabası idi.
Fakat gerek Balkanlarda yaşayan Hristiyan uluslar,
gerek hiçbir toprak temeline dayanmayan Hristiyan azınlıklar arasında, önce
Rusya’nın, daha sonra da Avrupa’nın kışkırtmalarıyla başlayan “ulusçuluk”
hareketi Osmanlıcılık düşüncesinin ve Osmanlı
Devleti’nin yıkımını hazırlamış, ayrıca Müslüman
uluslar arasında da uyanan bağımsızlık istekleri Osmanlıcılık ülküsünden başka
İslâmcılık
ülküsünün de yıkımına yol açmıştır.
İşte
bu devirde, imparatorluk içindeki çeşitli ulusların kendi benliklerine dönme
eğilimi karşısında, bazı aydınlar, devletin çeşitli uluslara değil, “millet-i hâkime” (egemen ulus)
diye adlandırılan asıl sahibine, yani Türk halkına dayanması gerektiği
düşüncesine ulaşmışlardır.Bu düşünce aydınların halka yönelmesine yol açmış ve
bu davranışa “Türkçülük” adı verilmiştir. Siyaset alanındaki bu “halka doğru”
hareketi, edebiyatta “ulusal kaynaklara dönme “ düşüncesinin doğmasına yol
açmıştır. Bu düşünce dilde sadeleşme, yerli hayatı yansıtma, şiirde aruz ölçüsü
yerine hece ölçüsünü kullanma ve Halk edebiyatı nazım biçimlerinden yararlanma
anlamında kullanılmış; bunları gerçekleştirmeyi ülkü edinen edebiyata da “Milli
Edebiyat” adı verilmiştir.
Bu
edebiyat hikâye
ve romanlarının en önemli özelliği sade dille yazılmış olmalarıdır. Bu dönemde,
“memleket edebiyatı” çığırının başarılı ilk örnekleri verilmiştir. Konular
İstanbul sınırlarından çıkmış ve yurdun her köşesinden ve her tabakadan insan
hayatı konu olarak alınmıştır.
Gözleme
çok önem verilmiş ve bunun sonucu olarak Meşrutiyet döneminin Turancılık
(Halide Edip Adıvar: Yeni Turan-Müfide Ferit: Aydemir), Türkçülük (Ulusçuluk),
Osmanlıcılık (Ömer Seyfettin: Eshâb-ı
Kehfimiz, Kırmızı Bayraklar v.b.), İslâmcılık
(Reşat Nuri: Yaprak Dökümü, Peyami Safa: Fatih Harbiye), kimi eserlerde tema
olarak alınmıştır.
Milli Edebiyat akımının hikâye ve roman
yazarlarının başlıcaları şunlardır :
Ömer Seyfettin - Halide Edip Adıvar – Yakup Kadri
Karaosmanoğlu – Refik Halit Karay – E.Ekrem Talu – O.C. Kaygılı – Reşat Nuri
Güntekin – Peyami Safa – Mahmut Şevket Esendal – Halikarnas Balıkçısı (
C.Ş.Kabaağaçlı) – M.C. Kuntay – A.Ş. Hisar- M.Yesari.
Kaynaklar :
Yaban : Yakup Kadri Karaosmanoğlu
Türk Edebiyatı : Ahmet Kabaklı
Türk Edebiyatında Hikâye
ve Roman : Cevdet Kudret
Çağdaş Türk Edebiyatı : Şükran Kurdakul
Edebiyat Bilgileri : Rauf Mutluay
Büyük Larousse Ansiklopedisi
Türk Edebiyatı Antolojisi : Şemsettin Kutlu
Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü : Behçet Necatigil
Resimli Türk Edebiyatı : Nihat Sami Banarlı
Dile Gelseler : Vedat Günyol
Türk Dili, Türk Romanında Kurtuluş Özel Sayısı : Selim İleri